Cengiz Dağcı’nın Yurdunu Kaybeden Adam Kitabının Değerlendirmesi –

HAZIRLAYAN-DEĞERLENDİREN: MÜSLÜM IŞIKLAR
-Cengiz Dağcı’nın Yurdunu Kaybeden Adam Kitabının Değerlendirmesi-
-KİTABIN KÜNYESİ-
Yazar: Cengiz Dağcı
Kitap: Yurdunu Kaybeden Adam
Türü: Roman (Hatırat ve Otobiyografi)
Yayınevi: Ötüken Neşriyat
İlk Basım: Varlık Yayınları, 1957
Kitabın Öncülü: Korkunç Yıllar (Varlık Yayınları, 1956)
Sayfa Sayısı: 256
Değerlendirmenin Yapıldığı Baskısı: Ötüken Neşriyat (28 Baskı, İstanbul, 2023)
Kitabın Bazı Önemli Karakterleri: Sadık Turan, Marya, Ahmet Akın, Muhan, Huşnud, Tahtagül, Hasan, Yüzbaşı Mayer, Başçavuş Bauer, Kumandan Klapp, General Von Schischkendorf
CENGİZ DAĞCI KİMDİR?
9 Mart 1919’da Kırım’da Yalta’nın Gurzuf kasabasında dünyaya geldi. 2. Dünya Savaşı’nda önce Almanların eline esir düştü, daha sonra Alman ordusunda subaylık yaptı. Savaşı, Almanların kaybetmesi üzerine yolu gurbete düştü. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Londra’ya yerleşerek yazarlık hayatını burada sürdürdü.
Polonyalı Regina Hanım ile evlendi. Regina Dağcı 1998’de, Cengiz Dağcı ise 22 Eylül 2011’de vefat etti.
Türkiye’de yaşamadı ama yazılarını Türkiye Türkçesi ile kaleme aldı.
KİTAPLARI:
GENEL DEĞERLENDİRME
Cengiz Dağcı’nın Yurdunu Kaybeden Adam adlı romanı, sadece öykü etrafında ilerleyen bir eser olarak değerlendirilmemeli. Eser, hikâye ekseninde dünya tarihinin en önemli olaylarından olan 2. Dünya Savaşı süreci hakkında da adeta bir belge niteliğinde sayılabilir.
Dağcı; doğup büyüdüğü, köklerinin bulunduğu, çocukluk ve ilk gençlik dönemlerini yaşadığı vatanından koparılışını anlattığı bu eserde, Kırım Türklerinin de bir nevi sözcülüğünü üstlenmiş.
Dönem romanı olarak nitelendirilecek eser, otobiyografik bir yapıttır. Roman, 2. Dünya Savaşı’nda tüm Avrupa’yı kasıp kavuran Almanların Doğu Avrupa’ya da yayılma arzusu sonucu, Sovyet Ruslarla savaşmasının Kırım Türklerine tesirini ele alıyor. Tabii ki bu tesir hem Türk hem de Müslümanların 20. asırda uğradıkları zulümlerden biri olarak tarihteki yerini anlatması açısından oldukça önemli.
Roman, Sovyet Rusya’nın her türlü baskısına hatta Kırım topraklarında yok ediş çabaları sonucunda, Kırım Türklerinin ayakta kalma mücadelesini dramatik bir dille ele alıyor. Hikâyede, yapıtın baş karakteri Sadık Turan, Alman askerlerinin eline esir düşüyor. Ancak bu dram için, yazarın hayal gücünden çok, gerçek hayatın kâğıda dökülmüş hali dense yanlış olmaz.
Alman ordusunda esir olan Sadık Turan, bir süre sonra aynı orduda subay statüsüne yükseliyor. Onun ve onun gibi birçok Kırım Türkü’nün bu ordu içerisinde yer almasının sebebi, Türkleri Türkistan çatısı altında birleştirmekten başka bir şey değildir. Zaten Sadık Turan’ın soyadının bile Türk birlikteliğini ifade eden Turan olması da tesadüf olamaz. Turan ülküsüne sadık bir karakter karşımıza çıkıyor.
Ailesinden uzakta kalan hatta ailesinin kendisini öldü bildiği Sadık Turan, birçok acı olaya şahit oluyor. Uzun süre sonra kendisine öldü bilen ailesini ziyaret etmesi sonrasında yeniden harp mücadelesine dönen Sadık, savaş seyrinin değişmesi, savaşı Almanların kaybedip Sovyetlerin de savaşın kazananlarından olması ile yeniden köyünden ve vatanından uzaklaşıyor.
Hem kendisi gibi Türkistan hayali kuran cephe arkadaşlarının hem de âşık olduğu Marya’nın ölümüne şahit olması, ailesine ve vatanına hasret bir şekilde sürgün düşmesi, bir faninin kaldırmakta çok çok zorlanacağı olaylardır.
Eserin sonlarında Roma’da izbe bir otel odasında kalması, Roma Türk Konsolosluğundaki bir Türk’ün referansıyla karın tokluğuna bir lokantada iş bulması, savaş dönemindeki yaşadığı zorlukların savaş sonrasında da sürdüğünü gösteriyor. Yoldan geçerken tesadüfen gördüğü ve yaptığı başvuru, Roma’daki sefalet günlerinden de kurtaracak yeni bir göçü başlatıyor.
Zaten kitabın arka kapağında geçen ‘Esirlikten kurtulan ama hürriyetin tadına varamayan Cengiz Dağcı’yı anlatır’ cümlesi de adeta bu sılacı olma durumunu ifade ediyor.
Kapak, cümleleri şu duygularla devam ettiriyor: ‘Yurdunu kaybeden adam için hürriyetin bile bir manası kalmadığını şimdi anlıyorum. İçinde doğduğum, gülüp oynadığım yerlerde benim dilim konuşulmuyor artık. Bir zamanlar, o topraklarda dilimi konuşan insanların ne olduklarını da bilmiyorum. Son fırtına, ağacı devirdi. Bizler, uçurduğu birkaç yaprak, boşlukta yolunu şaşırmış, ümitsiz ve şaşkın, meçhul bir geleceğe doğru, yalpa vurup duruyoruz.’
Hikayelerin olmazsa olmazlarından diyebileceğimiz bir unsur da tabii ki aşktır. Eserde Sadık Turan, Polonya’da tanıştığı Marya ile kavuşamaz ama gerçek hayatta tanıştığı Polonyalı Regina Hanım ile evlenir. Bu evlilik, Regina Hanım’ın vefat ettiği 1998 senesine kadar sürer.
Eserin belki de insanın içini en acıtan özeti, sonlarına doğru geçen şu paragraftır: ‘Üniformam yoktu, Marya yoktu, Türkistan’ım, Kafkasya’m İdil-Ural’ım, Kırım’ım artık benim için yoktu. Uğrunda yaşadığım, yıllarca savaştığım, kan döktüğüm her şey benden ayrılıyordu. İçim bomboş kalıyordu.’ (Sayfa 252)
Eserde bunun gibi idealizmi, umudu ve kaybedişi anlatan birçok cümle de dikkat çekiyor:
– Hayatta sığınacak tek yerim varsa o da ‘Hatıralar’dır. Ya bir gün hatıralara yazıp bitirirsem. (Sayfa 9)
– Türkistan ne demekti? Bu kelime onlara bir şey söylemiyordu. Bizi Moğol sanıyorlardı. Biz onlar için ansızın, yerin dibinden çıkmış gibiydik. (Sayfa 15)
– O akşam bana en yakın insan, uzun boylu, soluk yüzlü, esmer, iri gözlerinde medeni pırıltılar yanan Ahmet Akın isminde, Hive’li genç bir Özbek oldu. Türkistan istiklalini, benim gibi, aziz bir dava sayıyordu (Sayfa 33)
– Ama milletime karşı işlenen günahları yalnız milletim bilir (Sayfa 38)
– Subaylar (Almanlar), Türkistan’ın ileride Asya’nın büyük ve kuvvetli bir devleti olacağını söylüyorlardı. Doğuda Türk-Tatar Dünyası Japonlarla dost ve müttefik olduktan sonra, batıda Almanya’ya, doğuda da Japonya’ya ve bize, hemen hemen dünyayı idare etmek hakkını tanıyorlardı. (Sayfa 39)
– Her akşam odalarında Türkistan’dan konuşuyorlardı (Sayfa 45)
– Tatar; dinine, yurduna sadık kalacak ve bir gün gelecek Tatarlar gene atlarını Vistül (Polonya’nın en unun nehri) nehrinde sulayacaklar dedi. (Sayfa 57)
– Bugün, bir oğlun, sırtında Alman üniforması, göğsünde gamalı haç; öteki dağlarda, kalpağında Kızılyıldız, tepeden tırnağa milletimin kanına bulanmış Bolşeviklerle beraber (Sayfa 106)
– Almanlar, yazla beraber yollar da düzelince, büyük bir taarruza girişileceğini ve yaz çıkmadan, Türkistan’ın hürriyetine kavuşacağını söylüyorlardı. Bizim gençlerse, yardımınıza ihtiyacımız yok, biz, vatanımızı kendimiz kurtarırız, diye şaka ediyorlardı. (Sayfa 159)
– Ahmet Akın, ‘Sadık Bey, bunlar bizi buraya kadar getirdiler, şimdi kendileri geri çekiliyorlar. Bu gidişle, Rusya’ya karşı yalnız biz harp edeceğiz galiba diyor’. Öyleye benziyor Akın. Onlar isterlerse Rusya ile sulh yaparlar ama bizim için başka yol yok. Harp etmekten başka ne yapabiliriz edeceğiz (Sayfa 163)
– Almanya bu harbi Stalingrad’da kaybetmedi. Almanya, Rusya’ya karşı kazandığı zaferi; Ukrayna, Belarusya kamplarında, Varşova sokaklarında elden kaçırdı. Almanya, galibiyetini SS hücum kıtalarının öldürdüğü insanlarla birlikte, şehir kenarlarında çukurlara gömdü. Almanya, zaferlerle başladığı Rusya seferini, Ukraynada, Kırım’da, Kafkasya’da Rus bolşevik zulmü altındakilerin iniltilerini duymamakla, kendisine imdat diye uzanan milyonlarca eli görmemekle, yalnız görmemekle de değil, üstelik düşman ele etmekle mağlup bitirdi. Ama Hitler bu hakikate daha erememişti. Daha bol bol dökülecek kan vardı (Sayfa 173-174).
– Avusturya mülteci kamplarında bulunan vatandaşlarımın yanına gidemiyorum param yok ki gidebileyim? Vatandaşlarım orada, kamplarına, Türk bayrakları asmışlar. Biz Türküz, vatanımız Türkiye’dir diyorlarmış. Onlar elbette Türktürler. Ben de bu acılı günlerinde, onların arasında, beraber bulunmalıydım. Türkiye bizi unutmaz, unutamaz. Doğrudan doğruya Türk konsoloshanesine gidip derdimi anlatsam (Sayfa 181-182).
– Siz Rus tebaasısınız, değil mi dedi. Cevap veremedim. O ay yıldız beni bir an daha içten ağlattı. Arkamdan kapı kapandı ben, karanlık, ümitsiz dünyamda gene tek başıma kaldım (Sayfa 183)
KİTAPTA GEÇEN BAZI SÖZCÜKLERİN ANLAMLARI
Türkçede ön ses’te y sesinin korunması veya c, j gibi seslere dönüşmesi ilginç bir görünüm arz eder. Y, c ve j dönüşümü bir Kıpçak dil özelliği olarak kabul edilmektedir ve günümüzde Kıpçak Türkçesinin çağdaş temsilcilerinde görülmektedir.
Tatar yazı dilinde diğer Türkçe lehçelerinden farklılık arz eden y ve c değişmesi bilhassa -i ünlüsünden önce cil/yel cir/yer gibi kelimelerde ortaya çıkmakta ve bu durum diğer Kıpçak lehçelerinin Tatar Türkçesine tesiriyle açıklanmaktadır. [1]
Kitapta bazı diyaloglarda Anadolu Türkçesi’nde -y ile başlayan kelimelerin -c harfi ile başladığı görülüyor. Kitabın 93. sayfasında ‘Cürü Esma cürü ve baş üstünde cerimiz var’ diyalogları bu örneklerdendir.
Naçalnik (Sayfa 90): Türkmence’de Müdür, amir
Petlüracılar (Sayfa 85): Simon Petlura’yı (1879 – 1926) destekleyen Ukraynalılara verilen ad.
Symon Vasylyovych Petliura Symon Petliura Kim?: 1918-1921 arasında Ukrayna’nın egemenliği esnasında Ukrayna Ordusu Yüksek Komutanı ve Ukrayna Halk Cumhuriyeti Başkanı. 1917’de Rusya İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra Ukrayna Bağımsızlık Savaşına öncülük eden politikacı. Mayıs 1926’da kurşunlanarak uğradığı suikast sonucu öldü.
Banderacılar (Sayfa 85): Ukraynalı siyasetçi banderayı destekleyen kitleye verilen isim.
Stepan Andriyoviç Bandera Kim?(1909-1959): Ukraynalı aşırı sağcı politikacı ve Ukraynalı Milliyetçiler Örgütü lideri. 1959’da KGB’nin düzenlediği bir operasyon sonucu öldürüldü.
Mahnolar (Sayfa 85): Ukraynalı devrimci lider Nestor Mahno’nun izinden gidenleri ifade eder.
Nestor Mahno Kim? (1888-1934): Ekim Devrimi’nde Bolşevik çizgiyi kabul etmeyip başkaldıran Ukraynalı anarko-komünist devrimci. Anarşizmin babalarından sayılan Bakunin ve Kropotkin’i örnek almıştır. Onu destekleyen birçok kişi, bolşevik iktidarı tarafından öldürüldü, kendisi kaçarak kurtuldu, 1934’te Paris’te öldü. Pusu kurma ve beklenmeyen anda saldırma taktikleri, başta Küba olmak üzere dünyadaki birçok komünistler tarafından uygulanmıştır.
Aytır (Sayfa90): Söylemek fiilinden türeyip geniş zaman anlamı alır, söyler anlamındadır.
Poyuz (Sayfa 93): Tren
Kayda (Sayfa102): Nerede
[1] Kaynak: Tatar Türkçesi Yazı Dilinde Ve Ağızlarında Y Taksim C Sesi Üzerine, Ercan Alkaya, Türklad Dergisi cilt: 1 sayı: 1
muslumisiklar@gmail.com
https://www.instagram.com/muslumisiklar/
NOT: Tanımlamalar ve makaleler, muslumisiklar.com’a aittir. Site yönetiminden izin alınmaksızın başka bir yayın organında yayımlanamaz, çoğaltılamaz ve link verilmeden kullanılamaz.